29 Aralık 2015 Salı

Uludağ Üniversitesi Ekonometri Bölümü tarafından düzenlenen #2930AralıkEkonomiZirvesi #ZirvedekilerleZirvedeyiz de sorulara verdiğim cevaplar


2015 yılı ekonomi dünyası için nasıl bir yıldı?
2015 yılından 2016 yılına sarkan başlıklar sizce hangileri?

2008-2009 "Büyük Resesyon" sonrası iyileşmenin devam ettiği bir yılı geride bırakıyoruz.  Dünya ekonomisinde büyüme önemli bölgesel ve ülkesel farklılıklara sahip.  Gelişmekte olan ekonomiler (GOE) ise sert bir şekilde yavaşlıyor, gelişmiş ekonomilerle (GE) aradaki büyüme farkı daralıyor.

Merkez Bankaları arasında da ayrışma var; ABD genişlemeci para politikaları (Quantitative Easing, QE) sonrasında ‘çıkış’ aşamasında. 10 yıl sonra ilk faiz artırımı Aralık toplantısında yapıldı.   

ABD ekonomisi toparlıyor -- istihdam piyasası ve enflasyon dinamikleri önemli -- faiz artırımlarının zamanlaması ve miktarı tartışılıyor. Avrupa (ve Japonya) ise farklı noktada... Avrupa QE’yi genişletmeyi konuşuyor... Bunun sonucunda ABD dolarında (euro, yen ve GOE paralarına karşı) değerlenme oldu, olmakta; ‘kur savaşları’ gündemde...

Dikkatler GOE’lere yoğunlaştı. Sistemin dolar-cinsi borcu ve finansman ihtiyacı endişe kaynağı... Bir GOE kriz daha olur mu? Çin’in yavaşlaması dikkat çekiyor, ‘sert-iniş’ olur mu? Bunlar 2016'nin gündeminde olacak konular. 

Global kriz ABD sonrasında Euro Bölge (EB)’sine sıçradı... Akut kriz (2011-12) aşıldı, Yunanistan krizi (“Grexident”) yeniden kontrol altına alındı, büyüme kıpırdanıyor ama riskler (örn. deflasyon, resesyon, Yunanistan, siyasi/jeopolitik gelişmeler) devam ediyor...

AB’de yapısal sorun, parasal birlik olmanın kurumsal koşullarının (mali birlik, işgücü hareketliliği, bankacılık birliği) sağlanmaması...

Zayıf talep, aşırı arz sonucu emtia fiyatları sert bir şekilde geriliyor; petrol fiyatındaki düşüş çok sert oldu, bu (ihracatçı) GOE’lerde büyümeyi vuruyor...

Bunlar 2016'nin gündeminde olacak konular...

2016 yılında en önemli konunun ne olacağını düşünüyorsunuz?

2016'ya Fed damgasını vurmaya devam edecektir. Fed Aralık  toplantısında politika faizini 0.25 puan yükselterek "sıfır faiz" dönemini kapattı.  "Temkinli ilerleyeceğim, faiz artırım süreci belli bir takvimden ziyade ekonomik verilerin seyrine bağlı olacak" diyen Fed'in üst üste iki toplantı faiz artırımı yaparak piyasa algısını bozmasını beklemiyorum. Bu nedenle de Fed'in Ocak ayındaki toplantısını pas geçmesi kuvvetle muhtemel.  Bundan sonraki ilk faiz artırımının en erken 2016 yılının 18-19 Mart toplantısında olabileceğini öngörüyorum.

2016 yılında Fed'in 8 para politikası toplantısı var. Son toplantıda yayımladıkları Ekonomik Projeksiyonlara göre Fed üyeleri 2016 yılına 4 adet 0.25 puanlık faiz artırımı sığdırma niyetindeler.  Bu öngörüye göre Fed'in bir toplantı pas geçip bir toplantı faiz artırması lazım.  Dünya ekonomisindeki kırılganlıklar göz önüne alındığında Fed'in iki toplantıda bir hareket etmesi pek kolay görünmüyor. Önümüzdeki yıl Fed'in üç defa faiz artırımı yapması ihtimalini daha yüksek görüyorum.   Fed "beklenenden hızlı" veya "beklenenden yüksek dozda" adımlar atmadığı sürece piyasalar faiz artırımlarını sindirebiliyor.  2016 yılı için planlanan faiz artırım (normalleşme) sürecinin finansal piyasalarda türbülans yaratması olasılığı çok yüksek değil.  Lakin Fed faiz artırdıkça uluslararası sermaye daha seçici olacaktır.  Fed'in faiz artırımlarının piyasalar üzerinde büyük tehdit oluşturur hale gelmesi için Fed barometresi olarak adlandırdığımız ABD 10 yıllık Hazine faizlerinin yüzde 3 bölgesini aşması lazım.  ABD 10 yıllık hazine faizleri piyasaları rahatsız edecek düzeye  Fed'in tahminen iki ya da üç artırımından sonra ulaşır.

Suriye-Rusya vb. jeopolitik risklerin iş dunyasını 2016 yılında nasıl etkilemesini bekliyorsunuz?

Suriye ve Rusya'daki jeopolitik risklerin Türk sanayicisinin ihracat performansını 2016 yılında da olumsuz etkilemesi ihtimali yüksek.  Pazar çeşitlendirmesine devam etmek gerekiyor. Ancak ekonomimizin 2016 yılında iç talep üzerinden yüzde 4.5'a yakın bir büyüme düzeyine ulaşması kuvvetle muhtemel.

Yeni jeopolitik riskler öngörünüz var mı? 

İki kritik konu var. Birincisi Rusya. Akdeniz farklı stratejik hedeflerle bölgede hareket eden gelişmiş ülkelerin savaş gemileriyle dolu.  Beklenmedik bir hadise yaşanabilir.  İkincisiyse neredeyse üretim maliyetine inen petrol fiyatlarının tetikleyebileceği bir jeopolitik kriz.  Petrol üreten ve ihraç eden ülkeler zor durumda.  Petrol kuyularına ve üretim tesislerine yapılabilecek bir saldırı endişesi gündeme gelebilir.  

Şirketler 2016 yılında sizce mevcudu korumaya mı yönelecek, yoksa büyümeye mi yönelecek? 

Sanayi üretimi bisiklete binmeye benzer. Düşmemek için sürekli pedalı çevirmek zorundayız. Elbette büyümeye yönelik stratejiler izleyeceğiz. Seçimlerin geride kalması,  hükümetin kurulması ve ekonomi yönetiminin belirlenmesiyle ekonomik aktivitede toparlanma işaretleri görülüyor. Ekonomimizin en önemli öncü göstergesi konumundaki sanayi üretimi takvim etkisinden arındırılmış olarak Ekim ayında yıllık bazda yüzde 4.6'lik büyüme gerçekleştirdi.  Trendsel olarak eğilimi görmek için sanayi üretiminin üç aylık hareketli ortalamasına da bakmalıyız. Üç aylık ortalama baz alındığında ekonomimizin yıllık olarak yüzde 4.86 düzeylerinde büyüdüğünü gözlemliyoruz. Bu seviye Türkiye'nin potansiyel büyüme hızı olarak kabul edilen yüzde 4.5'a yakın ve hafif üzerinde.  Göstergeler özellikle ekonominin lokomotifi konumundaki özel tüketim ve yatırımların yavaş yavaş canlanmakta olduğuna işaret ediyor . 2016 yılında yüzde 4.5 mertebesinde bir büyüme yakalamamız mevcut bilgiler ve eğilimler ışığında olası görünüyor. Bizde stratejimizi bu çerçevede belirleyeceğiz. 

Ekonomi için 2016 riskleri içinde kurun etkisi nasıl olur?

Kur üzerinde yukarı yönlü baskı oluşturan çok faktör var. Birincisi, Türkiye'de de jure olmasa da de facto olarak "düşük faiz-yüksek kur" politikası hakim. Bunu Merkez Bankası'nın yükselen kura verdiği isteksiz müdahalelerden de görmek mümkün.  İkincisi yurtiçi yerleşiklerin eğilimi. Yurtiçin yerleşikler en az yabancılar kadar önemli.  Bankacılık sistemindeki döviz mevduat stoku 154 milyar dolar düzeyinde.  Bu tutarın kabaca 90 milyar doları bireylere, 60 milyar doları da kurumlara ait.  Dövizde açık pozisyonu olan kurumların döviz mevduatlarını eritmesi zaten beklenmemeli.  Bireyler de "kur daha yükselir" algısı içinde oldukları için satmıyorlar.  Hatta kurdaki her anlamlı geri çekilmenin alım fırsatı olarak değerlendirildiği ortada.  Şartlar böyleyken kurda kalıcı bir düşüş beklemek pek gerçekçi olmaz.  En iyimser senaryoda bile dolar-TL'de 2.82'nin Euro-TL'de de 3.05'in altı zor.  2016 yılında hem dolar-TL'de hem euro-TL'de yükselişin devam etmesi kuvvetle muhtemel. 

Şirketlerimiz kur riskinden korunmak için ne yapıyor, ne yapmalı?

Türkiye'de reel kesimin dövizde açık pozisyonu oldukça yüksek.  Döviz yükümlülüklerinin döviz varlıklardan fazla olması yükselen kurun bilançolar üzerinde önemli düzeyde hasar yaratması ihtimali bulunuyor.  Şirketler, forward işlemler, vadeli piyasalar ve foreks piyasaları üzerinden var olan eşitsizliklerine eşitliğe dönüştürecek pozisyonlar almak suretiyle kur risklerini bertaraf edebilirler.  Finansal piyasalarımız kur riskinin hedge'i için gereke tüm enstrümanlara sahip.

Fed'in faiz artırmaya devam etmesi Türkiye ekonomisi ve Türk şirketlerini nasıl etkiler?

2016 yılında Fed'in 8 para politikası toplantısı var. Son toplantıda yayımladıkları Ekonomik Projeksiyonlara göre Fed üyeleri 2016 yılına 4 adet 0.25 puanlık faiz artırımı sığdırma niyetindeler.  Bu öngörüye göre Fed'in bir toplantı pas geçip bir toplantı faiz artırması lazım.  Dünya ekonomisindeki kırılganlıklar göz önüne alındığında Fed'in iki toplantıda bir hareket etmesi pek kolay görünmüyor. Önümüzdeki yıl Fed'in üç defa faiz artırımı yapması ihtimalini daha yüksek görüyorum.   Fed "beklenenden hızlı" veya "beklenenden yüksek dozda" adımlar atmadığı sürece piyasalar faiz artırımlarını sindirebiliyor.  2016 yılı için planlanan faiz artırım (normalleşme) sürecinin finansal piyasalarda türbülans yaratması olasılığı çok yüksek değil.  Lakin Fed faiz artırdıkça uluslararası sermaye daha seçici olacaktır.  Fed'in faiz artırımlarının piyasalar üzerinde büyük tehdit oluşturur hale gelmesi için Fed barometresi olarak adlandırdığımız ABD 10 yıllık Hazine faizlerinin yüzde 3 bölgesini aşması lazım.  ABD 10 yıllık hazine faizleri piyasaları rahatsız edecek düzeye  Fed'in tahminen iki ya da üç artırımından sonra ulaşır.

Yavaşlayan Çin Türkiye için ne kadar risktir?

Sert inişe doğru mu gidiyor yoksa yeniden yapılandırma sürecinden mi geçiyor?  2008-2009 krizi öncesi dünyayı çift hane büyüme oranlarına alıştıra Çin ekonomisinin büyüme hızı son dönemde belirgin bir şekilde yavaşladı (yüzde 7 civarı). 

Çin “büyük” ama “fakir” bir ekonomi.  Satın alma gücü paritesine göre Çin ekonomisi dünyanın en büyük ekonomisi konumunda. Ama kişi başına geliri ABD’dekinin sadece yüzde 24’ü (satın alma gücü paritesine göre). Haliyle büyüme kompozisyonu daha kaliteli hale getirmeleri gerekiyor. 

Çin'in büyüme hızındaki yavaşlama "sert iniş”ten ziyade Çin otoritesi tarafından gerçekleştirilen bir “kontrollü yavaşlatma. Çin ekonomisi için “yeni normal” geçmişe kıyasla “daha yavaş” ama “daha dengeli” büyüme.  Geçiş süreci sancısı yaşanıyor.  Geçmişteki hızlı büyüme döneminin yarattığı dengesizlikleri ekonomiye “sert iniş” yaptırmadan çözme çabaları devam ediyor.  Yeni modelde tüketimin büyümeye katkısını artırmak ve tekstil gibi emek yoğun ihracattan ziyade yüksek teknoloji ürünleri ihracatına ağırlık vererek dünya markaları yaratmak hedefleniyor.  Ayrıca ekonomi içinde kamu sermayeli işletmelerin ağırlığını azaltarak özek sektörün payını artırmak, dalgalı döviz rejimini benimsemek ve kamu finansmanının yönetimini iyileştirmek önemli hedefler arasında. Çin ekonomisinin dünya için büyük bir tehdit oluşturduğunu sanmıyorum.                   

AB ile açılan yeni fasıllar ve vizenin kaldırılma ihtimali Türk şirketlerini nasıl etkiler?
Amerikalı Hukuk & Danışmanlık şirketi Henley & Partners her yıl düzenli olarak önemli bir çalışmaya imza atıyor. Uluslararası Hava Taşımacılığı Birliği (IATA) ile ortak gerçekleştirilen bu çalışma sonucunda Vize Kısıtlamaları Endeksi (Visa Restrictions Index) yayımlanıyor.  Endekste 199 ülkenin pasaportu, vatandaşlarına sağladığı "seyahat özgürlüğü" esas alınarak iyiden kötüye sıralanıyor.  Bir başka ifadeyle, ülkelerin pasaportlarına "vizesiz veya sınır kapısında vize alınarak (dönüş bileti ve otel rezervasyonu göstermek ve ücret ödemek suretiyle) seyahat imkanı" sağladıkları  ülke sayısına göre puan veriliyor.  Endekste alınabilecek en yüksek değer 218.

2015 Henley  & Partners Vize Kısıtlamaları Endeksine göre, dünyanın en iyi pasaportları Alman ve İngiliz pasaportları. Almanya ve İngiltere vatandaşları 173 ülkeye vizesiz girebiliyor.  Sıralamada ikinci sırada Finlandiya, İsveç ve Amerika Birleşik Devletleri pasaportları yer alıyor. Bu pasaportlara sahip kişilerin, vizesiz seyahat edebildikleri ülke sayısı ise 172.  102 ülkenin  vizesiz ya da sınırda vize alma uygulamasıyla seyahat fırsatı tanıdığı Türkiye ve Rusya ise endekste 49. sırayı paylaşıyor. Endeksin son sırasında ise Afganistan bulunuyor. Sadece 25 ülkeye vizesiz seyahat imkanı sunabilen Afgan pasaportuysa dünyanın en kötü pasaportu unvanını almış durumda. 
Avrupa Birliği'ne üye olmanın uluslararası seyahati rahatlatan kilit unsurlardan biri olduğu görülüyor.  Henley  & Partners Vize Kısıtlamaları Endeksi'nin ilk sırasındaki ülkelerin çoğu AB ülkelerinden oluşuyor.
1980 yıllında Almanya'nın geçici bir tedbir olarak devreye soktuğu vize mecburiyeti sonradan diğer Avrupalı ülkeleri tarafından da benimsenerek genel bir uygulamaya dönüştü.  Sonradan da malum Türkiye'nin dışında olduğu Schengen sistemi oluşturuldu.
Avrupa ve Avrupa Birliği ekonomileri Türkiye ekonomisi açısından son derece önemli.  Güçlü finansal bağlarımızın yanı sıra toplam ihracatımızın sırasıyla yüzde 53'ünü Avrupa'ya yüzde 46'sını da AB ülkelerine yapıyoruz.  Lakin bizim AB’ye ihtiyacımız olduğu kadar AB’nin de bize ihtiyacı vardır. Özellikle kriz sonrası yaşanan ekonomik gelişmeler, Ukrayna başta olmak üzere artan jeopolitik riskler Avrupa açısından  Türkiye’nin hem ekonomik hem de jeopolitik önemini artırmıştır.   
Türk vatandaşlarına yönelik uygulanan vize mecburiyeti, Türkiye-AB bütünleşmesinin ruhuna aykırıdır. Üstelik, Schengen vize ücretleri ve diğer ilintili masraflar iş dünyasına ciddi mali yük getirdiği gibi vize alma süreçleri şirketlerin operasyonel verimliliğini düşürmekte ve stratejik kararları uygulamaya koymasını geciktirmektedir. 
 Bu minvalde serbest dolaşım sorununun çözüme kavuşturulması konusunda son yaşanan olumlu gelişmeler ve takvimin erkene çekilmesi ihtimali sevindiricidir.

TCMB'nin 2016 yılında nasıl bir yol izleyeceğini öngörüyorsunuz? Merkez Bankası'nın para politikasını sadeleştirme yönünde atacağı adımları bekliyoruz.  Fed'in faiz artırmaya devam edeceği bir yılda Merkez Bankası'ndan ciddi anlamda bir gevşeme beklememekle birlikte borçlanma maliyetlerinin de çok fazla yükseleceğini sanmıyorum.  Merkez Bankası'nın yıl boyu genel anlamda temkinli bir duruş sergilemesi kuvvetle muhtemel. 

İş dünyası ve iş adamları için şu an en birinci öncelik-en önemli konu nedir?

Ekonomik büyüme hızı ve ihracat pazarlarındaki gelişmeler. Ayrıca kur kaynaklı girdi fiyatları enflasyonu da kar marjları üzerinde aşağı yönlü baskı yarattığı için odak noktalarımızdan biri. 
Üretim, satış, ihracat ve ithalat kalemlerinde genel olarak beklentilerin altında kalındı.  Seçimlere kadar olan süreçte hem iç hem de dış talep zayıfdı.  İç ve dış pazarlara yönelik satışların düşmesi, üretimi de olumsuz etkiledi. Kaldı ki seçimlerden önce kurda yaşanan yükseliş girdi fiyatlarında sert yükselişlere neden oldu.  Zayıf talep ve piyasa koşullarındaki olumsuzluklar nedeniyle girdi maliyetlerindeki artışlar nihai ürün fiyatlarına yansıtılamadı. Dolayısıyla kar marjlarında belirgin bir gerileme söz konusu oldu.  Seçimlerden sonraki süreçte iç talepte sınırlı da olsa canlanma var.  Bunu tüketici güven endeksleri ve sanayi üretim endeksi gibi temel ekonomik verilerle de teyit edebiliyoruz.  Ancak önemli ihracat pazarlarımızdan biri olan Rusya ile yaşanan jeopolitik gerilim, başta Avrupa olmak üzere temel ihracat pazarlarımızdaki durgunluk ya da jeopolitik riskler nedeniyle dış talep açısından yakın vadede büyük bir değişim öngörmüyoruz.  Önümüzdeki aylarda büyümenin özel tüketim ve özel yatırımlar kaynaklı olması kuvvetle muhtemel.  

Türkiye'yi 2016 yılında  ne gibi fırsatlar barındırıyor?  Gelişen ülkeler içinde Türkiye'nin farkı ne olacak?

Bölgedeki jeopolitik gelişmeler daha kötü bir hale dönüşmezse Türkiye'nin 2016 yılında gelişmekte olan ülkelerden ne olumlu ne de olumlu ayrışmasını bekliyoruz. Emsallerimize paralel bir performans göstermemiz kuvvetle muhtemel.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

MüsrifKöy TutumluKöy Hikayesi - Warren Buffett ın Dansla İşe Gitmek adlı eserinden alıntılanmıştır.

  Yazar              :  Warren Buffett Çevirmen      :  Canan Feyyat Derleyen      :  Carol Loomis Yayınevi       : Scala Yayıncılık Sf 343 ...