2015 yılı ekonomi dünyası için nasıl bir yıldı?
2015 yılından 2016 yılına sarkan başlıklar sizce hangileri?
2008-2009 "Büyük Resesyon" sonrası iyileşmenin
devam ettiği bir yılı geride bırakıyoruz. Dünya ekonomisinde büyüme
önemli bölgesel ve ülkesel farklılıklara sahip. Gelişmekte olan
ekonomiler (GOE) ise sert bir şekilde yavaşlıyor, gelişmiş ekonomilerle (GE)
aradaki büyüme farkı daralıyor.
Merkez Bankaları arasında da ayrışma var; ABD genişlemeci
para politikaları (Quantitative Easing, QE) sonrasında ‘çıkış’ aşamasında. 10
yıl sonra ilk faiz artırımı Aralık toplantısında yapıldı.
ABD ekonomisi toparlıyor -- istihdam piyasası ve enflasyon
dinamikleri önemli -- faiz artırımlarının zamanlaması ve miktarı tartışılıyor.
Avrupa (ve Japonya) ise farklı noktada... Avrupa QE’yi genişletmeyi
konuşuyor... Bunun sonucunda ABD dolarında (euro, yen ve GOE paralarına karşı)
değerlenme oldu, olmakta; ‘kur savaşları’ gündemde...
Dikkatler GOE’lere yoğunlaştı. Sistemin dolar-cinsi borcu ve
finansman ihtiyacı endişe kaynağı... Bir GOE kriz daha olur mu? Çin’in
yavaşlaması dikkat çekiyor, ‘sert-iniş’ olur mu? Bunlar 2016'nin gündeminde
olacak konular.
Global kriz ABD sonrasında Euro Bölge (EB)’sine sıçradı...
Akut kriz (2011-12) aşıldı, Yunanistan krizi (“Grexident”) yeniden kontrol
altına alındı, büyüme kıpırdanıyor ama riskler (örn. deflasyon, resesyon,
Yunanistan, siyasi/jeopolitik gelişmeler) devam ediyor...
AB’de yapısal sorun, parasal birlik olmanın kurumsal
koşullarının (mali birlik, işgücü hareketliliği, bankacılık birliği)
sağlanmaması...
Zayıf talep, aşırı arz sonucu emtia fiyatları sert bir
şekilde geriliyor; petrol fiyatındaki düşüş çok sert oldu, bu (ihracatçı)
GOE’lerde büyümeyi vuruyor...
Bunlar 2016'nin gündeminde olacak konular...
2016 yılında en önemli konunun ne olacağını düşünüyorsunuz?
2016'ya Fed damgasını vurmaya devam edecektir. Fed Aralık
toplantısında politika faizini 0.25 puan yükselterek "sıfır
faiz" dönemini kapattı. "Temkinli ilerleyeceğim, faiz artırım
süreci belli bir takvimden ziyade ekonomik verilerin seyrine bağlı olacak"
diyen Fed'in üst üste iki toplantı faiz artırımı yaparak piyasa algısını
bozmasını beklemiyorum. Bu nedenle de Fed'in Ocak ayındaki toplantısını pas
geçmesi kuvvetle muhtemel. Bundan sonraki ilk faiz artırımının en erken
2016 yılının 18-19 Mart toplantısında olabileceğini öngörüyorum.
2016 yılında Fed'in 8 para politikası toplantısı var. Son
toplantıda yayımladıkları Ekonomik Projeksiyonlara göre Fed üyeleri 2016 yılına
4 adet 0.25 puanlık faiz artırımı sığdırma niyetindeler. Bu öngörüye göre
Fed'in bir toplantı pas geçip bir toplantı faiz artırması lazım. Dünya
ekonomisindeki kırılganlıklar göz önüne alındığında Fed'in iki toplantıda bir
hareket etmesi pek kolay görünmüyor. Önümüzdeki yıl Fed'in üç defa faiz
artırımı yapması ihtimalini daha yüksek görüyorum. Fed
"beklenenden hızlı" veya "beklenenden yüksek dozda" adımlar
atmadığı sürece piyasalar faiz artırımlarını sindirebiliyor. 2016 yılı
için planlanan faiz artırım (normalleşme) sürecinin finansal piyasalarda
türbülans yaratması olasılığı çok yüksek değil. Lakin Fed faiz artırdıkça
uluslararası sermaye daha seçici olacaktır. Fed'in faiz
artırımlarının piyasalar üzerinde büyük tehdit oluşturur hale gelmesi için Fed
barometresi olarak adlandırdığımız ABD 10 yıllık Hazine faizlerinin yüzde 3
bölgesini aşması lazım. ABD 10 yıllık hazine faizleri piyasaları rahatsız
edecek düzeye Fed'in tahminen iki ya da üç artırımından sonra ulaşır.
Suriye-Rusya vb. jeopolitik risklerin iş dunyasını 2016
yılında nasıl etkilemesini bekliyorsunuz?
Suriye ve Rusya'daki jeopolitik risklerin Türk sanayicisinin
ihracat performansını 2016 yılında da olumsuz etkilemesi ihtimali yüksek.
Pazar çeşitlendirmesine devam etmek gerekiyor. Ancak ekonomimizin 2016 yılında
iç talep üzerinden yüzde 4.5'a yakın bir büyüme düzeyine ulaşması kuvvetle
muhtemel.
Yeni jeopolitik riskler öngörünüz var mı?
İki kritik konu var. Birincisi Rusya. Akdeniz farklı
stratejik hedeflerle bölgede hareket eden gelişmiş ülkelerin savaş gemileriyle
dolu. Beklenmedik bir hadise yaşanabilir. İkincisiyse neredeyse
üretim maliyetine inen petrol fiyatlarının tetikleyebileceği bir jeopolitik
kriz. Petrol üreten ve ihraç eden ülkeler zor durumda. Petrol
kuyularına ve üretim tesislerine yapılabilecek bir saldırı endişesi gündeme
gelebilir.
Şirketler 2016 yılında sizce mevcudu korumaya mı yönelecek,
yoksa büyümeye mi yönelecek?
Sanayi üretimi bisiklete binmeye benzer. Düşmemek için
sürekli pedalı çevirmek zorundayız. Elbette büyümeye yönelik stratejiler
izleyeceğiz. Seçimlerin geride kalması, hükümetin kurulması ve ekonomi
yönetiminin belirlenmesiyle ekonomik aktivitede toparlanma işaretleri
görülüyor. Ekonomimizin en önemli öncü göstergesi
konumundaki sanayi üretimi takvim etkisinden arındırılmış olarak Ekim ayında
yıllık bazda yüzde 4.6'lik büyüme gerçekleştirdi. Trendsel olarak eğilimi
görmek için sanayi üretiminin üç aylık hareketli ortalamasına da bakmalıyız. Üç
aylık ortalama baz alındığında ekonomimizin yıllık olarak yüzde 4.86
düzeylerinde büyüdüğünü gözlemliyoruz. Bu seviye Türkiye'nin potansiyel büyüme
hızı olarak kabul edilen yüzde 4.5'a yakın ve hafif üzerinde. Göstergeler
özellikle ekonominin lokomotifi konumundaki özel tüketim ve yatırımların yavaş
yavaş canlanmakta olduğuna işaret ediyor . 2016 yılında yüzde 4.5 mertebesinde
bir büyüme yakalamamız mevcut bilgiler ve eğilimler ışığında olası görünüyor.
Bizde stratejimizi bu çerçevede belirleyeceğiz.
Ekonomi için 2016 riskleri içinde kurun etkisi nasıl olur?
Kur üzerinde yukarı yönlü baskı oluşturan
çok faktör var. Birincisi, Türkiye'de de jure olmasa da de facto olarak
"düşük faiz-yüksek kur" politikası hakim. Bunu Merkez Bankası'nın
yükselen kura verdiği isteksiz müdahalelerden de görmek mümkün. İkincisi
yurtiçi yerleşiklerin eğilimi. Yurtiçin yerleşikler en az yabancılar kadar
önemli. Bankacılık sistemindeki döviz mevduat stoku 154 milyar dolar
düzeyinde. Bu tutarın kabaca 90 milyar doları bireylere, 60 milyar doları
da kurumlara ait. Dövizde açık pozisyonu olan kurumların döviz
mevduatlarını eritmesi zaten beklenmemeli. Bireyler de "kur daha
yükselir" algısı içinde oldukları için satmıyorlar. Hatta kurdaki
her anlamlı geri çekilmenin alım fırsatı olarak değerlendirildiği ortada.
Şartlar böyleyken kurda kalıcı bir düşüş beklemek pek gerçekçi olmaz. En
iyimser senaryoda bile dolar-TL'de 2.82'nin Euro-TL'de de 3.05'in altı
zor. 2016 yılında hem dolar-TL'de hem euro-TL'de yükselişin devam etmesi
kuvvetle muhtemel.
Şirketlerimiz kur riskinden korunmak için ne yapıyor, ne
yapmalı?
Türkiye'de reel kesimin dövizde açık pozisyonu oldukça
yüksek. Döviz yükümlülüklerinin döviz varlıklardan fazla olması yükselen
kurun bilançolar üzerinde önemli düzeyde hasar yaratması ihtimali
bulunuyor. Şirketler, forward işlemler, vadeli piyasalar ve foreks
piyasaları üzerinden var olan eşitsizliklerine eşitliğe dönüştürecek
pozisyonlar almak suretiyle kur risklerini bertaraf edebilirler. Finansal
piyasalarımız kur riskinin hedge'i için gereke tüm enstrümanlara sahip.
Fed'in faiz artırmaya devam etmesi Türkiye ekonomisi ve Türk
şirketlerini nasıl etkiler?
2016 yılında Fed'in 8 para politikası toplantısı var. Son
toplantıda yayımladıkları Ekonomik Projeksiyonlara göre Fed üyeleri 2016 yılına
4 adet 0.25 puanlık faiz artırımı sığdırma niyetindeler. Bu öngörüye göre
Fed'in bir toplantı pas geçip bir toplantı faiz artırması lazım. Dünya
ekonomisindeki kırılganlıklar göz önüne alındığında Fed'in iki toplantıda bir
hareket etmesi pek kolay görünmüyor. Önümüzdeki yıl Fed'in üç defa faiz
artırımı yapması ihtimalini daha yüksek görüyorum. Fed
"beklenenden hızlı" veya "beklenenden yüksek dozda" adımlar
atmadığı sürece piyasalar faiz artırımlarını sindirebiliyor. 2016 yılı
için planlanan faiz artırım (normalleşme) sürecinin finansal piyasalarda
türbülans yaratması olasılığı çok yüksek değil. Lakin Fed faiz artırdıkça
uluslararası sermaye daha seçici olacaktır. Fed'in faiz
artırımlarının piyasalar üzerinde büyük tehdit oluşturur hale gelmesi için Fed
barometresi olarak adlandırdığımız ABD 10 yıllık Hazine faizlerinin yüzde 3
bölgesini aşması lazım. ABD 10 yıllık hazine faizleri piyasaları rahatsız
edecek düzeye Fed'in tahminen iki ya da üç artırımından sonra ulaşır.
Yavaşlayan Çin Türkiye için ne kadar risktir?
Sert inişe doğru mu gidiyor yoksa yeniden yapılandırma
sürecinden mi geçiyor? 2008-2009 krizi öncesi dünyayı çift hane büyüme
oranlarına alıştıra Çin ekonomisinin büyüme hızı son dönemde belirgin bir
şekilde yavaşladı (yüzde 7 civarı).
Çin “büyük” ama “fakir” bir ekonomi. Satın alma gücü
paritesine göre Çin ekonomisi dünyanın en büyük ekonomisi konumunda. Ama kişi
başına geliri ABD’dekinin sadece yüzde 24’ü (satın alma gücü paritesine göre).
Haliyle büyüme kompozisyonu daha kaliteli hale getirmeleri gerekiyor.
Çin'in büyüme hızındaki yavaşlama "sert iniş”ten ziyade
Çin otoritesi tarafından gerçekleştirilen bir “kontrollü yavaşlatma. Çin
ekonomisi için “yeni normal” geçmişe kıyasla “daha yavaş” ama “daha dengeli”
büyüme. Geçiş süreci sancısı yaşanıyor. Geçmişteki hızlı büyüme
döneminin yarattığı dengesizlikleri ekonomiye “sert iniş” yaptırmadan çözme
çabaları devam ediyor. Yeni modelde tüketimin büyümeye katkısını artırmak
ve tekstil gibi emek yoğun ihracattan ziyade yüksek teknoloji ürünleri
ihracatına ağırlık vererek dünya markaları yaratmak hedefleniyor. Ayrıca
ekonomi içinde kamu sermayeli işletmelerin ağırlığını azaltarak özek sektörün
payını artırmak, dalgalı döviz rejimini benimsemek ve kamu finansmanının
yönetimini iyileştirmek önemli hedefler arasında. Çin ekonomisinin dünya için
büyük bir tehdit oluşturduğunu sanmıyorum.
AB ile açılan yeni fasıllar ve vizenin kaldırılma ihtimali
Türk şirketlerini nasıl etkiler?
Amerikalı Hukuk & Danışmanlık şirketi Henley &
Partners her yıl düzenli olarak önemli bir çalışmaya imza atıyor. Uluslararası
Hava Taşımacılığı Birliği (IATA) ile ortak gerçekleştirilen bu çalışma
sonucunda Vize Kısıtlamaları Endeksi (Visa Restrictions Index)
yayımlanıyor. Endekste 199 ülkenin pasaportu, vatandaşlarına sağladığı
"seyahat özgürlüğü" esas alınarak iyiden kötüye sıralanıyor.
Bir başka ifadeyle, ülkelerin pasaportlarına "vizesiz veya sınır kapısında
vize alınarak (dönüş bileti ve otel rezervasyonu göstermek ve ücret ödemek
suretiyle) seyahat imkanı" sağladıkları ülke sayısına göre puan
veriliyor. Endekste alınabilecek en yüksek değer 218.
2015 Henley & Partners Vize Kısıtlamaları
Endeksine göre, dünyanın en iyi pasaportları Alman ve İngiliz pasaportları.
Almanya ve İngiltere vatandaşları 173 ülkeye vizesiz girebiliyor.
Sıralamada ikinci sırada Finlandiya, İsveç ve Amerika Birleşik Devletleri
pasaportları yer alıyor. Bu pasaportlara sahip kişilerin, vizesiz seyahat
edebildikleri ülke sayısı ise 172. 102 ülkenin vizesiz ya da
sınırda vize alma uygulamasıyla seyahat fırsatı tanıdığı Türkiye ve Rusya ise
endekste 49. sırayı paylaşıyor. Endeksin son sırasında ise Afganistan
bulunuyor. Sadece 25 ülkeye vizesiz seyahat imkanı sunabilen Afgan pasaportuysa
dünyanın en kötü pasaportu unvanını almış durumda.
Avrupa Birliği'ne üye olmanın
uluslararası seyahati rahatlatan kilit unsurlardan biri olduğu görülüyor.
Henley & Partners Vize Kısıtlamaları Endeksi'nin ilk
sırasındaki ülkelerin çoğu AB ülkelerinden oluşuyor.
1980 yıllında Almanya'nın geçici bir tedbir olarak devreye
soktuğu vize mecburiyeti sonradan diğer Avrupalı ülkeleri tarafından da
benimsenerek genel bir uygulamaya dönüştü. Sonradan da malum Türkiye'nin
dışında olduğu Schengen sistemi oluşturuldu.
Avrupa ve Avrupa Birliği ekonomileri Türkiye ekonomisi
açısından son derece önemli. Güçlü finansal bağlarımızın yanı sıra toplam
ihracatımızın sırasıyla yüzde 53'ünü Avrupa'ya yüzde 46'sını da AB ülkelerine
yapıyoruz. Lakin bizim AB’ye ihtiyacımız olduğu kadar AB’nin de bize
ihtiyacı vardır. Özellikle kriz sonrası yaşanan ekonomik gelişmeler, Ukrayna
başta olmak üzere artan jeopolitik riskler Avrupa açısından Türkiye’nin
hem ekonomik hem de jeopolitik önemini artırmıştır.
Türk
vatandaşlarına yönelik uygulanan vize mecburiyeti, Türkiye-AB bütünleşmesinin
ruhuna aykırıdır. Üstelik, Schengen vize ücretleri ve diğer ilintili masraflar
iş dünyasına ciddi mali yük getirdiği gibi vize alma süreçleri şirketlerin
operasyonel verimliliğini düşürmekte ve stratejik kararları uygulamaya
koymasını geciktirmektedir.
Bu
minvalde serbest dolaşım sorununun çözüme kavuşturulması konusunda son yaşanan
olumlu gelişmeler ve takvimin erkene çekilmesi ihtimali sevindiricidir.
TCMB'nin 2016 yılında nasıl bir yol izleyeceğini
öngörüyorsunuz?
Merkez Bankası'nın para politikasını sadeleştirme yönünde atacağı adımları
bekliyoruz. Fed'in faiz artırmaya devam edeceği bir yılda Merkez
Bankası'ndan ciddi anlamda bir gevşeme beklememekle birlikte borçlanma
maliyetlerinin de çok fazla yükseleceğini sanmıyorum. Merkez Bankası'nın
yıl boyu genel anlamda temkinli bir duruş sergilemesi kuvvetle muhtemel.
İş dünyası ve iş adamları için şu an en birinci öncelik-en
önemli konu nedir?
Ekonomik büyüme hızı ve ihracat pazarlarındaki gelişmeler.
Ayrıca kur kaynaklı girdi fiyatları enflasyonu da kar marjları üzerinde aşağı
yönlü baskı yarattığı için odak noktalarımızdan biri.
Üretim, satış, ihracat ve ithalat kalemlerinde genel olarak beklentilerin altında kalındı. Seçimlere kadar olan süreçte hem iç hem de dış talep zayıfdı. İç ve dış pazarlara yönelik satışların düşmesi, üretimi de olumsuz etkiledi. Kaldı ki seçimlerden önce kurda yaşanan yükseliş girdi fiyatlarında sert yükselişlere neden oldu. Zayıf talep ve piyasa koşullarındaki olumsuzluklar nedeniyle girdi maliyetlerindeki artışlar nihai ürün fiyatlarına yansıtılamadı. Dolayısıyla kar marjlarında belirgin bir gerileme söz konusu oldu. Seçimlerden sonraki süreçte iç talepte sınırlı da olsa canlanma var. Bunu tüketici güven endeksleri ve sanayi üretim endeksi gibi temel ekonomik verilerle de teyit edebiliyoruz. Ancak önemli ihracat pazarlarımızdan biri olan Rusya ile yaşanan jeopolitik gerilim, başta Avrupa olmak üzere temel ihracat pazarlarımızdaki durgunluk ya da jeopolitik riskler nedeniyle dış talep açısından yakın vadede büyük bir değişim öngörmüyoruz. Önümüzdeki aylarda büyümenin özel tüketim ve özel yatırımlar kaynaklı olması kuvvetle muhtemel.
Üretim, satış, ihracat ve ithalat kalemlerinde genel olarak beklentilerin altında kalındı. Seçimlere kadar olan süreçte hem iç hem de dış talep zayıfdı. İç ve dış pazarlara yönelik satışların düşmesi, üretimi de olumsuz etkiledi. Kaldı ki seçimlerden önce kurda yaşanan yükseliş girdi fiyatlarında sert yükselişlere neden oldu. Zayıf talep ve piyasa koşullarındaki olumsuzluklar nedeniyle girdi maliyetlerindeki artışlar nihai ürün fiyatlarına yansıtılamadı. Dolayısıyla kar marjlarında belirgin bir gerileme söz konusu oldu. Seçimlerden sonraki süreçte iç talepte sınırlı da olsa canlanma var. Bunu tüketici güven endeksleri ve sanayi üretim endeksi gibi temel ekonomik verilerle de teyit edebiliyoruz. Ancak önemli ihracat pazarlarımızdan biri olan Rusya ile yaşanan jeopolitik gerilim, başta Avrupa olmak üzere temel ihracat pazarlarımızdaki durgunluk ya da jeopolitik riskler nedeniyle dış talep açısından yakın vadede büyük bir değişim öngörmüyoruz. Önümüzdeki aylarda büyümenin özel tüketim ve özel yatırımlar kaynaklı olması kuvvetle muhtemel.
Türkiye'yi 2016 yılında ne gibi fırsatlar
barındırıyor? Gelişen ülkeler içinde Türkiye'nin farkı ne olacak?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder